Vatan çocukları!
Daima kendinizden öncekilerinin yaşayış tarzını iyi bilin ve onlardan ibret ve örnek alın.İnsanlara hürmet etmek kadar hürmet ettirmekte bir borçtur.
(Kazım Karabekir Paşa)
İnkilap tarihimizin neden“Tarih’’sıfatını hak etmediğini anlamak için kazım Karabekir Paşa’nın hayatına bakmak yeterli olacaktır.sadece birkaç fersiz cümlede geçer ismi.Resmi bile son yıllara kadar ders kitaplarında hemen hiç yer almazdı.hatta bazılarına kalırsa “rejim düşmanı,Hilafetçi ve hain’’di.İyi ama ne yapmıştı Paşa bu hakaretleri hak etmek için?
Karabekir Paşa’nın askeri ve siyasi hayatında haksızlıklara uğraması yetmiyormuş gibi,tarih kitaplarından da emekleri silinmişti.Doğu Cephesinde zafer üstüne zafer kazanarak makus talihimizi yenen Paşa,Sevr’i yırtan ilk antlaşmanın altına imza atanmıştı.Savaş sonunda adına“Şark Arslanı’’ diye posterler basılıyor,özellikle Doğuda savaşın gerçek kahramanı sayılıyor,adı efsaneleşiyordu.
Ne olduysa savaş sonunda oldu ve Karabekir önce ordudan uzaklaştırıldı,derken Meclis’te mücadele ederken görüldü,sonra partisi kapatıldı ve ertesi sene İstiklal Mahkemesinde idamla yargılandı.Gözetim altında tam 13 yılını geçirdi.İstiklal savaşını birlikte başlattığı ve en zayıf anında “Emrinizdeyim Paşam’’ diye desteklediği Mustafa kemal paşa ve çevresine eserleriyle muhalefet etti.
İstiklal savaşını kardeşlik duygularıyla bağlı bir kadroyla birlikte vermiştik.Ancak asıl savaş bundan sonra başlamış,iktidar rüzgarı,İstiklal savaşı’nın İlk Beşinden 4’nü idam sehpasının önüne fırlatmıştı.Suçları neydi?Muhalefet etmek.Peki savaşı esaretten kurtulmak için yapmamışlar mıydı?Şimdi de hem kendi haklarını, hem de milletin haklarını savundukları için darağaçlarının gölgesinde bir hayata mahkum ediliyorlardı.
KAZIM KARABEKİR’İN GÖZÜYLE YAKIN TARİHİMİZ
İşte tüm mesele budur.Sevgili hocama, Mustafa Armağan’na sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.İyi ki varsın.“Tarihi bilmek aslında kendimizi bilmektir.’’Yazıma neden böyle bir giriş yaptım;çünkü bu yazı neden tarih okumalıyıza kısa bir cevap niteliği taşır.
-Kişisel gelişim kitapları:Faydası olduğu kadar zararı olan,dikkat edilmez ise sonu Allah korunsun küfre veya inkara kadar gidebilir.Bunu neden dediğim biraz sonra açıklayacağım.Kişisel kitapların ana konusu:okuyan kişinin egosunu şişirmektir.Günlük hayatta ailesinin ve çevresinin yeterince desteğini alamayan kişiler,bu kitaplarda bol miktarlarda özgüven aşılayıcı cümleler bulabilirler.Örneğin:sen her şeyi yapabilirsin,dünyanın merkezi sensin,sen istemezsen sende başka sana kimse yardım edemez,tek çare sensin…vs görünürde sanki zararı yokmuş gibi görünse de kişinin benliğinde kalıcı hasarlara neden olabilir.Tabi birde okuduklarını gerçekleştiremediğinde içine düşeceği hayal kırıklığı cabası.Bir yanda kitapların pompaladığı;sen her şeyi yaparsın palavrası,öte yandan dünyanın asıl gerçeği olan,insanın aslında dünyanın en çaresiz,en fakir,en aciz ve yardıma en muhtaç olduğudur.Nasıl yani diyeceksiniz alın size ispatı:İnsanoğlu yaptığı eylemlerde sadece ve sadece katkı payı %1 dir.Geri kalan % 99 ise Allahın kudreti doğrultusundadır.Mesela yeme eylemini gerçekleştiren insan,buradaki yaptığı tek şey lokmayı ağzına götürmek ve çiğnemektir.Asıl mesele bundan sonra başlamakta.Çiğneme sonucunda alınan vitaminler,proteyinler,mineraller nasıl oluyorda tamda zamanında adrese teslim yerlerine varıyorlar.Madem her şeyi yapabilme kudretini kendinde gören insanoğlu,acıkmasına,terlemesine ve idrar olayını neden kontrol altında tutamıyor.Sizin anlayacağınız canlarım her şey göründüğü ve yazıldığı gibi değil.Bu işin sadece bir yanı.Birde bu kitapların yazarların yaşadıkları yerlere bakacak olursak çoğu ABDdir.ABD’de insanlar bizdeki gibi aile bağları güçlü değil.Bunun yanı sıra tamamen ben merkeziyetci yaşamaktadırlar.Bir de buna inaç eklersek durumun vahametini sanırım anlamış olacağız.Onların düşünce ve yaşam biçimlerini bizim gerçeklerimizde uygulandığını düşünürsek ki ben denedim ve sonuç sıfır.
Sıra gelelim psikoloji kitaplarına:Kişisel gelişim kitaplarının artık bana verecek bir şeylerini anladığım anda bir başka kulvar olan psikoloji alanına geçtim.Psikoloji alanında ise, insanların karakter oluşumlarını ve devam edegelen süreçlerini takip etmek istedim.Daha sonraları iletişim alanında yazılmış kitapları okumaya çalıştım.Kendimi bu alanda bir hayli geliştirdim diye bilirim.Gel gelelim, bu alanda eser veren çoğu yazar Batının kokmuş,köhnemiş düşüncelerini empoze ediyordu.Mesela 17 yy.psikianalizin babası denilen sapık Froydu okumak zorunda kaldım.Kendisini daha çok felsefe alanında gördüğümüz Feredirich Nichze!Şimdiki neslin bayıla bayıla okuduğu hastalıklı bir ucube,hilkat garibesi.(Kendini o kadar aşmış olacak ki bir dönem eserlerinde kendisinin Hz.İsa olduğunu bile yazar.)Daha adını hatırlamak istemeyeceğim bir sürü hastalıklı yazarların düşüncelerini ne yazık ki okudum.Keşke bu alanda İslam düşünürlerinin kitaplarını okusaydım diye hayıflanırdım kendi kendime…Yanlışın neresinden dönersek kardır misali, bu alanda yazılmış olan psikoloji kitaplarımın tamamını kütüphane bağışladım.Faydas-zarar oranı yapacak olursam F %40 Z ise%60 dır.Bundan sonra ne oldu derseniz;daha rafine,daha seçici olmaya çalışıyorum.(bundan böyle İslam düşünürlerinin eserlerine ağırlık veriyorum.)
Bugün ki yazı köşemi “okuma’’ üzerine ayırdım.Geçmiş dönemlerde ise “yazma sanatına’’ayırmıştım.
Konuya giriş yapmadan önce dilerseniz bu yazıda, hangi konu başlıklarını değineceğiz bir bakalım:
Okuma üzerine
Okuma ve yazma arasındaki bağlantılar
Toplum olarak ne tür kitapları okuyoruz?
E-kitaplar ve normal kitaplar arasındaki kıyas farkları
Aslına bakarsanız okuma üzerine bir kitap yazılabilir ancak biz burada temel konulara değineceğiz.Şöyle bir geçmişe baktığımda okuma alışkanlığım üzerinde ne ailemin ne de çevremin etkilerini görebiliyorum.İşin ilginç yanı okuma serüvenime bu iki temel öğeden yoksun olarak başlamış olmamdır.Bundan dolayıdır ki,ailem ve çevremin cahil oluşları yüzünden,düzenli bir okuma alışkanlığım edinmem ergenlik dönemimde başlar.
Okuma üzerine
Okuma ve yazma arasındaki bağlantılar
Toplum olarak ne tür kitapları okuyoruz?
E-kitaplar ve normal kitaplar arasındaki kıyas farkları
Aslına bakarsanız okuma üzerine bir kitap yazılabilir ancak biz burada temel konulara değineceğiz.Şöyle bir geçmişe baktığımda okuma alışkanlığım üzerinde ne ailemin ne de çevremin etkilerini görebiliyorum.İşin ilginç yanı okuma serüvenime bu iki temel öğeden yoksun olarak başlamış olmamdır.Bundan dolayıdır ki,ailem ve çevremin cahil oluşları yüzünden,düzenli bir okuma alışkanlığım edinmem ergenlik dönemimde başlar.
Okuma alışkanlığının edinilmesinde ailenin ve sosyal çevrenin yadsınamaz etkileri vardır.Takdir edersiniz ki,beş yaşında okuma alışkanlığı kazanmış bir çocuk ile on altı yaşında okuma alışkanlığı kazanmış bir ergenin arasında dağlar kadar fark vardır.İşte bu nedenle aileme ve sosyal çevreme karşı bir tepki olarak doğdum.Okuma ile geç tanışmam belki de benim açımdan olumlu yanları olmuştur.Mesela,okumanın tadını sonradan almış olmamdan dolayı kitapları okumuyor resmen içiyordum.Ayrıca kitaplar ile aramda derin bir bağ olduğu kanısı içerisindeyim.Kitaplara kitap gözüyle bakmıyor aksine onlara insansı varlıklar olarak bakıyordum.Sayfaları arasında dolaşırken onları koklamak,onlara dokunmak ve onlarla konuşmak ve ve onları hissetmek…Meğer ne çok severmişim kitapları.İlkokul yıllarında ton ton ali,kırmızı başlıklı kız ve cin ali,orta okul yıllarında ise ömer seyfettin’nin Kaşağı’nı saymazsak ne kadar fakir, ne kadar bedbah olduğumu varın siz düşünün gerisini.Aileme ve çevreme karşı neden öfkeli ve kin dolu olduğumu sanırım daha iyi anlaşılıyor.
Ve ilk tanışma:Kişisel gelişim kitaplarından Anthony Robins’in “içindeki devi uyandıır’’ adlı eseri olmuştur.Kitap üzerinde söylenecek pek fazla bir sözüm yok;şöyle ki kitaplar üstünde herhangi bir beğenisi oluşmamı bir genç için bulunmaz bir nimettir.Bu kitap sayesinde kendime yeni bir yol haritası çizmeye karar verdim.Dünyanın en güzel yeteneği bence: kendini bilme ve tanıma sanatıdır.
Ve ilk tanışma:Kişisel gelişim kitaplarından Anthony Robins’in “içindeki devi uyandıır’’ adlı eseri olmuştur.Kitap üzerinde söylenecek pek fazla bir sözüm yok;şöyle ki kitaplar üstünde herhangi bir beğenisi oluşmamı bir genç için bulunmaz bir nimettir.Bu kitap sayesinde kendime yeni bir yol haritası çizmeye karar verdim.Dünyanın en güzel yeteneği bence: kendini bilme ve tanıma sanatıdır.
Bundan sonraki okuma serüvenimi şekillendirecek ana unsur:kendimi tanıma üzerine olmuştur.Bu konuda sayısız eser okuduktan sonra bir üst kademe olan:insan karakteri ve oluşumu üzerine yöneldim.Yeni alanım,kişisel gelişim ekseninden psikoloji eksenine kaymış oldu.Beni ben yapan duygu ve düşüncelerimi;öfkemi,kinimi,sevincimi,mutluluğumu anlamaya ve anlamdırmaya çalıştım. Kısaca duygu ve düşüncelerimin kodunu çözmeye çalıştım.Mamafi alt yapıyı oluşturayım derken kitap ayrımı ikinci planda kaldı.Bunun sonucu olarak beynimi bir sürü gereksiz bilgi ile yapılandırdım.Sonuç olarak bir değerlendirme yapacak olursam:kazanımlarımın yanında kaybettiklerimde oldu.Her şeyin bir bedeli olacak elbet.Yararlı yarsız eserlerinin ayrımını yapamadığımdan dolayı beynim gereksiz bilgiler ağının esiri oldu.Şimdi ise okuduğum kitapların kısa bir eleştirisini yapmak istiyorum.
İlk olarak kişisel gelişim kitapları üzerinde durmak istiyorum:
-
Kendimi bulduğum,beni ben yapan bir alan:Tarih…Türkiye şartlarını düşünecek olursak kendimi ne kadar şanlı olduğunu düşünüyorum;çünkü Türkiye’de en sevilmeyen derslerin başında ya matematik gelir yada tarih.Tarih okunmayan bir ülkede tarih okumak ve ona ilgi duymak muhteşem bir duygu olsa gerek.
Dediğim gibi diğer alanlarda nasıl ki ne ailem, ne çevrem, ne de öğretmenlerim yönlendirmediyseler tarih alanında da kimse bana yön vermedi.Bu alandan nasıl etkilendiğimi bende çözmüş değilim.Tarih alanında çok şanslıyım diyebilirim;çünkü lise yıllarında resmi tarihi tam olarak benimsemedim.Bunun yanında derinlemesine bir araştırma yapmadım.Sadece yazılı sınavlarından başarılı olmak adına ezberledim ve ezberlediklerimden aklımda zerre kadar bir kırıntı yok.İyi ki olmadı,zira çok fena yalan yanlış bilgiler ile zehirlenebilirdim.Tarihe olan aşkım,sevdam Mustafa Armağan’nın “Abdulhamit’in Kurtlar İle Dansı’’ adlı eserine borçluyum.İçimdeki var olan Tarih sevdası,sevgili atam olan Abdulhamit’in hayatını okumam ile tavan yapmıştı.İşte o zaman yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğuna inandım.Ve ve ve resmi tarihin o soğuk yüzüyle tanışmıştım.Tek bir eserle aslında ne kadar yanlış bilgilerle zehirlendiğimi anlamama yetti ve artı diyebilirim.Bundan sonra bana düşün görev,üstü örtülen gerçeklerin peşine düşmek oldu.Mustafa hocamızın, hemen hemen bütün kitaplarını altını çize çize okudum.Sonuç olarak ilk defa bu alandan zarar etmeden gerekli bilgileri fazlasıyla edindim.Kar- zarar blançosu ise,fayda % 100 oldu diye bilirim.Burada ufak bir parantez açmakta yarar görüyorum( tarih ile söyleşi adlı yazımı yakın zamanda kaleme alacağım.Burada uzun uzadıya değinmek istemiyorum.)
Sonuç olarak buraya kadar olan yazılanları özetleyecek olursak:
- Okuma alışkanlığının edinilmesi ve sürdürülmesi aşamasında ailenin,çevrenin ve öğretmenlerin desteği yadsınamaz bir gerçektir.Bir aile düşünün ki,ailenin tüm fertleri televizyonu kapatmış,ellerinde kitap,dergi veya gazete alarak okusun.Bunu gören çocuk,kitap okumasın aksine televizyon seyretsin veya internetin başında oyun oynasın.İhtimal bile vermiyorum.
- Bir zamanlar bir hocamız, iyi-kötü kitap ayrımını yapabilmeniz için ayırt etmeden kitapların okunmasını tavsiye vermişti.Bende hocamızın tezinin aksine, şunları eklemek istiyorum.Vucudumuzun en önemli organı olan beynimizi neden çöp tenekesi olarak kullanıyoruz?İnsan sevdiği veya sevmediği yemeğin bile ayrımını yaparken bunu neden okuma alanında yapmıyorlar hayret ediyorum!Ben geçmişten bir ders çıkardım ve en değerli organım olan beynime yatırım yapmayı seçtim.O yatırım ise,bundan böyle ayrım yaparaktan en iyisini ve en güzelini okumak olacak.
Not:Yazımın ancak ilk bölümünü tamamlayabildim.Yazımın 2.bölümü ise en kısa zamanda yayınlacağım.
Yorum Gönder