ynı Yıldızın Altında'yı gözünüzde ne kadar büyütmüşsünüz, yere göğe sığdıramamışsınız arkadaş. İzlerken fenalık geçirdim. Abarttığınız kadar bir şey yokmuş yahu! Filme atıfta bulunarak bir yorum yapmam gerekirse eğer; Aynı Yıldızın Altında süper değil "okay" bir film.
Bildiğiniz gibi Aynı Yıldızın Altında'nın önce kitabı çıktı, çıkar çıkmazda büyük bir hayran kitlesine ulaştı. Yerli yabancı herkes kitabı öve öve bitiremedi. Kitabı öven kesimin çoğu kızlardan oluşsa da erkeklerden de okuyup beğenen birçok kişi vardı. Herkes kitap hakkında yazdı çizdi, hâl böyle olunca ben de merak ettim tabii. Her şeyden önce kapağına bayıldığım kitabı nedense gidip de almadım (iyi ki de almamışım).
Daha sonra aradan biraz zaman geçti ve kitabın filmi de çekildi (zaten filminin çekileceği kitap yazılmadan önceden planlanmıştır diye düşünüyorum). Herkes yine yok böyle ağladık, yok karaları bağladık diye dolaşırken ben merak etmeme rağmen yine de izlememiştim. Takip ettiğim blogların çoğunda da kitap ve filmle ilgili yazılar yazıldı. Yani o kadar çok Aynı Yıldızın Altında'ya maruz kaldım ki kitabı okumuş, filmi de seyretmiş kıvama geldim gibi bir şey oldu. Son olarak yazılarını severek okuduğum Seyhan Hanım blogunda bahsedince izlemeye karar verdim. Sonuç; tam bir hayal kırıklığı.
Okay? No, it's not okay!
Aynı Yıldızın Altında filminin aslında aman aman, ilginç bir hikâyesi yok. Ama bazı kilit noktalarla okuyucu ve izleyici ustalıkla yakalanmış diye düşünüyorum. 13 yaşında kansere yakalanan Hazel (Shailene Woodley) 3 yıldır bu illetle boğuşmaktadır. Kanser ciğerlerine de yayıldığı için oksijen tüpünü bir an olsun yanından ayırmaz. Depresyonun eşiğinde olan, sürekli aynı kitabı okuyan, pek arkadaşı olmayan Hazel bir gün kanserli hastalar için düzenlenen destek grubuna katılır ve burada beynindeki tümörden kurtulmuş ama bir bacağı kesilmişAugustus'la (Ansel Elgort) tanışır. Bundan sonra oldukça yakınlaşan ikili, Hazel'ın sürekli okuduğu kitabın sonunu öğrenmek için yazar Peter van Houten'ın (Willem Dafoe) yaşadığı Amsterdam'a yola çıkarlar...
Bir filmin içinde hasta ve ölecek olan biri varsa o filmin sevilmesi, o filme olan bağlılık daha da artıyor diye düşünüyorum. Yalnızca filmler değil, kitaplar, oyunlar hatta reklamlarda bile hastalık konusu iyi işlenirse hedef kitleyi yakalamak, duygularına dokunmak daha kolay oluyor. Eski Türk filmlerine hasta biri olarak rahmetli babaannemle yan yana oturup izlemediğimiz Türk filmi yoktur sanırım. Bu filmler arasında beni en çok etkileyenler de karakterlerden birinin ölümcül bir hastalığa yakalandığı filmler olmuştur her zaman. Çocuğuna ilaç parası arayan babalar, öksürünce ağzından gelen kanı mendile gizlemeye çalışan anneler, hastalığı yüzünden sevdiğini üzmemek adına onu sevmiyormuş gibi yapan aşıklar... İşte bu noktada her dönemde yaygın olan hastalığın o dönemde ortaya çıkarılan eserlere de damga vurduğunu görüyoruz.
Aynı Yıldızın Altında da çağın hastalığı kanseri konu edinmiş ancak fazla başarılı olamamış. Genç aşıklar, kanser, son dilekler ve diğer birçok öge filmi kurtarmaya yetmemiş. Aslında iyi başlayan film bir noktadan sonra fazlasıyla durağan hale geliyor ve izleyiciyi sıkıp dikkati dağıtıyor. Bana göre başroldeki Hazel'ı oynayan Shailene Woodley yerine başka biri oynasaydı daha iyi olabilirdi kesin.
Filmleri körü körüne izlememek verilmek istenen mesajlara dikkat etmek gerektiği kanaatindeyim.| SPOILER | Filmde kızımız 16, oğlan da 18 yaşında. Birçok kez ziyaret ettiğim Amsterdam'daki görüntüler idare ederdi. Şehrin filmindekinden daha güzel olduğunu belirtmeden geçmeyeyim. Anne Frank Evi'nin ziyaret edilmesi güzel bir ayrıntıydı. Normalde fotoğraf bile çekmenin yasak olduğu evde, adamlar film çekmişler, pes!
Ot içmek, içki içmek, sigara içmek gibi birçok konuya üstü kapalı olsa da değinildiğini görüyoruz. "Sigarayı iki dişimin arasına koyup içmiyorum. Böylelikle ona beni öldürme gücünü bahşetmiyorum." Ne kadar masum duruyor değil mi? Her neyse efendim daha detaylı yazmak istiyorum da kendimi fazlasıyla frenliyorum. Peki kızın bayıldığı yazar nerede yaşıyor; kötü diye nitelendirebileceğimiz birçok şeyin yasak olmadığı Amsterdam'da. Bunlar da zaten biliyorsunuz Amsterdam'da bekaretlerini kaybediyorlar. Zaten bu ara film, kitap vb. birçok eserde "don't die virgin" algısı hakim. Ama "ölüyor işte, bırak da ne istiyorsa yapsın" diye düşünüyorsanız, öyle düşünmeye devam edin. Vizyona giriş tarihi olan "June 6'" (06.06.) tarihine de da dikkat etmek gerek. Normalde film eleştirilerini bu tarz şeylere girmeden kabaca yazacaktım ama yine kendimi tutamadım. | SPOILER |
Aynı Yıldızın Altında, iki saati aşkın uzunluğuyla yer yer izleyiciyi sıkan, farklı ve ilginç bir konusu olmayan, izlemezseniz bir şey kaybetmezsiniz diyeceğim filmlerden.
Yorum Gönder