"Aydın olmɑk için önce insɑn olmɑk lâzim. İnsɑn mukɑddesi olɑndır. İnsɑn hırlɑşmɑz, konuşur, mɑruz kɑlmɑz, seçer . Aydın kendi kɑfɑsıylɑ düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yɑpɑn; ‘uyɑnık bir şuur, tetikte bir dikkɑt ve hɑkikɑtin bütününü kucɑklɑmɑyɑ çɑlışɑn bir tecessus.." Cemil Meriç
Ana Sayfa » » Kahperengi - Hande Altaylı

Kahperengi - Hande Altaylı

Yazar By Tapusuz.seyyah on Çarşamba, Kasım 26, 2014 | 11:27


Bu kitapla ilgili söyleyeceğim o kadar çok şey var ki aslında... Nereden başlasam bilemiyorum...
Öncelikle belirteyim yazarın okuduğum ilk kitabıydı ve çok beğendim.
Dili oldukça sade, arada öyle cümleler var ki kendinizden satırlar okuyorsunuz...
Ve yazarın bakış açısı çok gerçekçi; bir şeyleri romantizm maskesi altına gizlememiş, aşkı arkasına saklanılan bir mabet haline getirmemiş. Gerçi kitaptan aklımda son kalan şeylerden biriydi aşk... Çok daha başka sorgulamalara itiyor kitap insanı. 
'Ne gibi' dediğinizi duyar gibiyim, şöyle ki:


Aile olmak ne demek diye durup düşündürüyor...
Aynı çatı altında yaşayıp, aynı çaresizliği paylaşmak aile olmaya yeter mi, diye sorarken buluyorsunuz kendinizi sık sık. 
Kitaptaki geçmişe dönüşler en çok etkilendiğim bölümlerdi.
Moskof Recep'le Kara Hatice'nin mutsuz evliliği, aile içi şiddet, yoksulluk, kenar mahallelerin tanıdık çaresizliği... 
Belki çok bilindik şeyler ama gerçek şeyler de aynı zaman da...
Pek çok insanın yaşadığı benzer trajedilerden ailenin başına gelenler.

Mehmet, Narin ve Şadiye... Üç kardeş... Üç farklı karakter...
Büyüdükçe babasına benzeyen Mehmet; gözyaşı hep hazırda bekleyen kendi gölgesinden bile korkan Şadiye ve etrafındaki tüm olumsuzluklara rağmen kendi gerçeği için savaşan Narin...
Bir de lacivert montlu çocuk var ki, yıllar sonra bir hayalet gibi geçmişin sancısını sürüklüyor ardından. Ama dedim ya aşk akla gelen son şeylerden biri. 


Ve Deniz... Kardeş olmanın kan bağını şart koşmadığının en güzel örneği...
Kitabı kapattığınızda ya Deniz gibi olan dostunuz gelecek aklınıza, ya da öyle bir dostluk hayal edeceksiniz canı gönülden. 


Geçmiş ayağımızda sürüdüğümüz paslı bir prangadan farksız aslında... Bunu bir kez daha anımsattı bu kitap bana. Ardında bıraktığını sandıkça aynı acının kollarında bulman kendini, bu yüzden belki de. Geçmiş takılı kalıyor bazen, bir yerde; geçemiyor... Başımızın üstündeki aynı gökyüzü ve kendimizle beraber sürüklediğimiz aynı beden oldukça geride bırakılmıyor hiçbir şey...

Ne güzel söylemiş yazar:

<<< Hayat engebeli olmaktan çıkıp engebenin kendisine dönüştüğünde, dönebilmek için dünyayı dolaşmanız gerekir >>>



Uzun lafın kısası; hâlâ okumayan varsa kesinlikle okusun!

yazar by yamakdan
Bu makaleyi paylaş :

Yorum Gönder

 
Support : Creating Website | Johny Template | Mas Template
Copyright © 2011. Tapusuz seyyah:Gezdiklerim,okuduklarım - All Rights Reserved
Template Created by Creating Website Published by Mas Template
Proudly powered by Blogger