Evet, herkese
merhabalar efendim.
En son söyleşimi ne
zaman hatırlamıyorum baya bir ara verdikten sonra yeni bir söyleşi konuğumla karşınızdayım.
Kendisini instramdan güzel paylaşımları sayesinde tanıdım. Aynı zamanda,
kendisi bir blog yazarı. Bitmedi yazarpereset.com adlı sitenin yazarlarından ve
editörlerinden birisi. O her şeyden önce bir anne, o bir kadın, o bir geleceğin
öğretmen adayı ve o bir kitap kurdu. Şimdi gelin isterseniz Sevgi hocamın, o
gizemli dünyasına bir bakış atalım. Ben hazırım, siz de hazırsanız söyleşimiz
başlasın o vakit.
Efendim, öncelikle olarak davetimi kabul edip değerli
zamanınızı bize ayırdığınız
için teşekkür ediyorum. Ve hoş geldiniz diyorum.
Sevgi: Onur hocam, müsaade ederseniz size Onur hocam
diye hitap etmek istiyorum, ben de size teşekkür ederim. Kıymetli
platformunuzda sizinle sohbet etmek benim için değerli bir deneyim olacak. Hoş
bulduk.
Onur:Degerli
Sevgi hocam,biraz bize kendinizden bahsedermisiniz?Sevgi hanım,kimdir veya
kendinizi nasıl tanımlarsınız?Sizi tanımlayan en iyi kelimeler nelerdir?
Sevgi: Onur hocam aslında bana dünyadaki en zor soruyu
yönelttiniz. Otuz beş yıllık hayatım bana şunu öğretti ki; insanın kendini
tanımlaması en zoru. Zaten felsefe de böyle başlamadı mı? ‘ Ben kimim?’…
Sanırım beni ben değil, en yakınlarım tanımlayabilir. İlginçtir daha dün akşam
kızım beni tanımladı. ‘ Anne, tek derdin hep biraz daha fazla okumak ve
yazmak.’ Sanırım kendim için yapabileceğim en iyi tanım bu; hep daha fazla
okumak ve yazmak isteyen bir insan. Tek kelimeye indirgeyecek olursak, bir
öğrenci… Allah bana uzun bir ömür nasip ederse, doksan yaşıma da gelsem; hep
öğrenci kalacağım. ‘İnsan için ancak çalıştığı vardır.’ (Necm /39) ayeti ve
‘Günü gününe eşit olan bizden değildir.’ Hadisi yaşam rehberim.
Onur: 2-Her
zaman merak etmişimdir; bunu da sormadan edemeyeceğim. Sevgi hanımın,hayata
bakış açısı nasıldır? Güzel bakan güzel düşünür; güzel
düşünen
hayatından lezzet alırmış. Bence tüm mesele budur.
SEVGİ 2: Onur hocam öyle doğru
söylediniz ki; size katılmamak elimde değil. Her şeyin özeti bu aslında. Hayat
akıp gidiyor. Elbette pürüzleri, sıkıntıları da beraberinde getiriyor
yaşadıklarımız. Lakin; ne olursa olsun her sıkıntının bir de güzel yanı vardır.
Hiçbir şey yoksa bile bizi büyüten, olgunlaştıran bir yönü var sorunların.
Sorunların dışında genel bakış açıma gelince; o da her şeyin iyi, güzel,
olumlu yanını görmeye gayret ederim. Zaten öykülerimde de bu bakış açımdan
faydalanırım. Huzurevi ziyaretinde eski fotoğraflarını gösterip, hayatını
anlatan bir kadını yazarken de, görme engelli bir kızın hikayesini kaleme
alırken de yaptığım tam olarak budur Onur hocam. Çok sevdiğim bir cümle vardır:
‘ Hayat sana limon veriyorsa, sen limonata yap.’ Diye. Sanırım hayatım boyunca
yaptığım buydu. Limonları alır, biraz şeker ve su ile limonata yaparım ve
yoluma devam ederim. En büyük savunma mekanizmam budur.
Onur: 3-Okur-yazar
insanların hayatlarının bana göre diğer insanlardan farklı
olması
gerekir. Bu farkı yaratabilmeleri için de özel ilgi alanları olması gerekir.
Düşünmek
ve bunları yazıya dökebilmek ayrı bir meziyettir. Sevgi Hanımın, bu
meziyeti
geliştirmesinde yardımcı olan ilgi alanları nelerdir?
SEVGİ: Kendi çapımda iyi bir gözlemci olduğumu
düşünüyorum. Bir belediye otobüsünde seyahat ederken yaptığım tek şey seyahat
değildir mesela. İnsanları, mekanları gözlemlerim. Onlar üzerine hikayeler
uydururum. Nereden geliyorlar, nereye gidiyorlar. Ne yerler, ne içerler. Ya da
o mekan hangi olaylara ev sahipliği yapmış olabilir. Hepsini zihnimde
canlandırmak isterim.
İkinci özelliğim ise kitap ve yazar ayırt etmeksizin okumak… Evet; tüm
iyi yazarların dediği de bu zaten. Ben de bu yoldan gidiyorum. Okuyorum. Tür,
yazar, görüş ayırt etmeden, yargılamadan okuyorum. Yarım bıraktığım kitaplar
yok mu? Elbette var. Mina Urgan’ın ‘ Bir Dinazorun Anıları’ kitabını okuyana
dek ben de elindeki kitabı sürüne sürüne bitirmeye çalışanlardandım. Mina Urgan
elindeki bir kitaptan şikayet eder dostu Necip Fazıl’a. Necip Fazıl da keskin
zekasıyla sorar: ‘ Kestiğin kavun kelek çıksaydı bitirmeye gayret eder miydin?’
diye. Mina Urgan da ‘Hayır.’ Der. ‘ E öyleyse?’ der üstat da.
Bu satırları okuyalı yıllar oldu fakat öyle bir benimsedim ki o
cümleleri. Ne zaman beni beslemediğini düşündüğüm bir kitap okusam rahatlıkla
yarıda kesip başka bir kitaba başlayabiliyorum.
Özellikle roman ve öykü türünü okuyorum çünkü hayal dünyamı en çok o iki
tür besliyor.
Vakit buldukça sinema filmleri izlerim. Özellikle klasikleri izlemeyi
seviyorum.
Ve gün içinde vaz geçilmezim müzik. Klasik müzikten tutun da rock müziğe
geniş bir yelpazade tutarım dinleyeceğim müzikleri. O anda hangi ruh
halindeysem ona göre bir seçim yaparım.
Öykülerimde genelde insan hikayeleri anlatıyorum. Tek birey üzerinden
anlatmayı seviyorum. Sanırım bunu da iyi bir dinleyici olamama borçluyum.
Yanlış anlaşılmasın, iyi bir dinleyici, olduğum kanısına ben varmadım. Genelde
çevremdekiler, üstelik yeni tanışmış olduklarım da dahil, bunu bana söylerler.
Sanırım doğuştan iyi bir dinleyiciyim. Dolayısıyla beslendiğim noktalardan biri
de bu. Hem boş boş da dinlemem. Çoğu zaman kendimi dinlediğim kişinin yerine
koyar, onun hissettiklerini hissetmeye çalışırım. Psikolojisini çözmek isterim
karşımdakinin.
Yazdıklarımın çoğu benim yaşadıklarım değildir. Ben aslında başkalarının
hikayelerini anlatmayı seviyorum daha çok. Ya da kurguladığım hikayeleri. Bunu
yapmak iyi hissettiriyor. Bazen anlattığım bir karakterle günlerce meşgul
oluyorum. Durup durup onun için yazdıklarımı düşünüyor, mutlu oluyorum.
onur4- Üçüncü
soruya paralel bir soru sormak istiyorum. Konu okumak ve
yazmaktan
açılmışken; okuma ve yazma eylemini nasıl tanımlardınız?
Örneğin:
okuma deyince size neyi çağrıştırıyor? Aynı şekilde yazma eylemi?
SEVGİ: Okumak bana tek kelimeyi çağrıştırıyor: öğrenmek. Dediğim gibi ben bir
öğrenciyim. İşim bu. Dolayısıyla okumak da işimi gerçek kılan en büyük eylemim.
Yazmak ise; biraz daha farklı. İçinde yine elbette
öğrenmek de var. Çünkü en çok yazarken öğreniyorum. Ne öğrendiğime gelince;
yazarken neyi ne kadar öğrendiğimi öğreniyorum. Fakat içinde biraz da daha
aktif rol oynadığım için beni harekete geçiren ve bana enerji veren güzel bir
hareket alanı da var. İşte bunun için yazmak tutkum. Yaşadığımı hissettiriyor
bana.
Onur:5-Yazı yazmak bir sanattır. Buradan hareketle yazı yazmamızı
etkileyen
bazı faktörler vardır: Bunlardan en önemlisi psikolojidir.
Sevgili
Sevgi hANIM, sizce psikolojinin yazılarınızın üzerindeki etkisi
nedir?
Mesela yazı yazarken düşünsel boyutunuzu neler etkiliyor?
SEVGİ: Yazmak ciddi anlamda bir sanat Onur hocam.
Ben bu eylemde daha çırağım. Hatta çırağın çırağı bile olabilirim. Daha yolun
başındayım. Sorunuza ancak amatör bir pencereden yanıt verebilirim.
Yazı
yazmak tıpkı bir yemek gibi çeşitli malzemelerden oluşuyor . Bence de psikoloji
bu malzemelerden en önemlisi.
Yazdıklarım
genellikle beslendiğim kitaplar, filmler, müzikler, insanlar, mekanlar ve
dinlerken empati kurduklarım olduğu için çoğu zaman kendi psikolojimi bir yana
bırakabiliyorum. Tıpkı bir oyuncunun role girmesi gibi ben de anlatacağım
kişinin psikolojisine bürünüyorum. Dolayısıyla öykülerimi kaleme alırken içinde
bulunduğum psikoloji bana ait olmuyor.
Söz
konusu deneme yazılarım olunca iş değişiyor elbette. İşte o zaman hangi ruh
halindeysem öyle bir yazı koyuyorum ortaya. Bazen beni sinirlendiren bir olay
yazarken kızgınlığımdan besleniyorum, bazen hiciv yazısı yazarken iyice
keyifleniyorum. Dolayısıyla yazdıklarım ve ruh halim birbirini sürekli
tetikliyor. Zaten duygular olmasaydı edebiyatın hiçbir türü meydana gelemezdi.
Onur:6-Hayatımızın
vazgeçilmezleri yani dostlarımız yani kitaplarımız…
Onları seçerken nelere dikkat edersiniz?
a)kapak tasarımı
b)İçerik
c)yazı puntosu
d)yazarın yetkinliği
e)yayın evi
f)fiyat
Tuhaf gelecek Onur hocam ama bunlardan hiçbiri. Benim
de henüz çözemediğim tuhaf bir önsezim var. Elime aldığım ya da hakkında bir
şeyler duyduğum bir kitabı hissedebiliyorum. Onun içinde bana hitap eden bir
şeyler var, diyebiliyorum. Bugüne kadar çok az yanıldım. Sanırım kitaplarla
aramda özel bir bağ var. Kitap seçimimde en çok hislerime güveniyorum. Hayat
hislerimizle hareket etmek için yanlış bir alan ancak hislerime güvenip hareket
edebildiğim yegane alan kitap seçimlerim.
bu noktadan hareket edersek; bu yapısal döngüde
yukarıdaki
şıkların kitap seçimlerinizdeki etkileri nelerdir?
Bizimle
paylaşabilir misiniz?
0nur:7-Kitap
incelmesi zor bir uğraş olsa gerek. İncelediğim
kadarıyla hemen hemen bütün türlerinden kitap kritiği
yapmış
bulunuyorsunuz. Kitap türleri de kendi aralarında
gruplara
ayrılmakta:
Roman-Hikaye, Anı-Biyografi, Tarih, Felsefe,
Siyasi-Politik, Ekonomi,
Edebiyat, Dini, Yabancı Diller, Kişisel Gelişim,
Psikolojik, Bilimsel....
Hangi kitap türlerinden hoşlanıyorsunuz? Yoksa siz de ben
yemek
ayırt etmem diyenler gibi kitap seçmem ne olursa
okurum diyenlerden
misiniz?
Aslında hem öyle hem de öyle değil Onur bey. Bu durumu
şöyle açıklayabilirim. Dediğiniz gibi her türü okumaya gayret ederim. Bunun
yanında günceli de takip etmeye çalışıyorum. Ancak her gurmede olduğu gibi
benim de seçtiğim türler var. Hikaye anlatmayı sevdiğim için öykü ve roman
türünün yeri bende ayrıdır. Anlattıklarım insan hikayeleri olduğu için de
psikoloji türüne karşı ayrı bir ilgim var. Çünkü onlar birbirinin ayrılmaz
parçaları. Hikayelerimde genelde insan çözümlemesi üzerinden gittiğim için
psikoloji türünü ayıramam. İnternet ortamında paylaşmadığım ve kitaplaştırmaya
hazırlandığım bir projem var. Tamamen insan hikayelerinden oluşan bir öykü
kitabı üzerinde çalışıyorum.
Saydığınız türler içinde bir zamanlar, kişisel gelişim
kitaplarıyla çok ilgilendim. Faydasını gördüklerim de var, bana yeni bir şey
katmayanlar da. Ancak son yıllarda daha çok öykü, roman ve psikoloji kitapları
ile ilgiliyim.
Okumaktan en az zevk aldığım kitaplar ise;
siyasi/politik kitaplar. Zaman zaman okuyorum fakat açıkça söylemeliyim ki;
zevk almıyorum o türden. Hayatım boyunca siyasetten hoşlanmadım. Sanırım nedeni
bu.
Onur:8-Benim
kitap felsefem şudur; okuduğum kitap bana bir şeyler
katabilmeli. Beni diğer insanlardan daha donanımlı
hale getirmeli.
Bilmediğim konuları öğretmeli. Bana yeni bir vizyon
çizmeli. Yani kısaca
benim kitabım, beni diğer insanlardan bir adım
tutabilmeli. Sorum
geliyor: Okuduğunuz kitaplar hayatınızda ne gibi
değişikler meydana
getirdi? Okuduğunuz kitapların sizin üzerinizdeki (+)
ve (-) yönleri
nelerdir? Bu konuda ketum olmazsanız sevinirim: D
Elimden geldiğince açık anlatacağım ben de hocam :D
Benim okumaya bakış açım da o yönde. Daha önce de
ifade ettiğim gibi; ben bir öğrenciyim. İşim öğrenmek ve işim gereği birincil
malzemem de kitaplar. Sizin de bloğunuzda değindiğiniz bir nokta var. Hep aynı
yön ve akımı okumak gibi bir hataya düşebiliyor insanlar. Aynı görüşleri
sürekli okumanın kattığı bir şey yok insana. Bir önceki soruda da belirtmiştim.
Yine aynı örneği vereceğim. Kişisel gelişim kitaplarının meşhur olduğu dönemde,
ben de art arda, üstelik aynı yazar ve yayınevinin kitaplarına takılmıştım.
Çıkan tüm kitapları alıyor, okuyordum. Bir zaman sonra sürekli aynı yazıları
okuyormuş gibi bir hisse kapıldım. Yani o hataya bende düştüm her okuyucu gibi.
Bu bana çok önemli bir şey öğretti; sürekli aynı yönde
okumak bir zaman sonra yeni bir şey kazandırmıyor.
Profilimi inceleyip bana soranlar oluyor. ‘Bir resimde
Kur’an-ı Kerim meali paylaşıyorsun, bir sonraki resimde solcu bir yazarın
romanını. Neden böyle?’ Diye.
Ben de diyorum ki; neden olmasın? Evet, neden olmasın?
Her türün, her yazarın, yazılan her yazının bir kıymeti var. Mühim olan
okuduklarımızı olduğu gibi kabul edip hayatımıza tatbik etmemek. Kur’an-ı
Kerim’de defalarca insana soruyor Allah. Akletmez misiniz?, düşünmez misiniz?,
diye. Okuyabildiğim her şeyi okurum. Akıl süzgecimden geçiririm.
Dikkat ettiğim başka bir nokta ise şu; okuduklarım
bana yeni bir bakış açısı kazandırabiliyor mu? Bakış açımı ne kadar
geliştiriyor?
Ve esas nokta şu; okuduklarım bir buğday tanesinin
başını eğdiren tohumlar gibi, benim başımı ne kadar eğiyor. :D
Biliyorsunuz hocam. Boş buğday tanelerinin başı hep
diktir. Dolu buğday tanelerinin ise yere doğru eğik. Okuduklarım bana yeni
bilgiler katarken beni ne kadar olgunlaştırıyor? Bununla ilgileniyorum daha
çok.
Onur:9-Türkiye’deki
okur-yazar kitlesinden umutlu musunuz? Bu konuda
yapmış olduğunuz bir araştırma var mı?
Yapmış olduğum bir araştırma yok Onur hocam ama bu
konuda keskin bir gözlemim var. Evet, çok ama çok umutluyum. İnstagram umuduma
umut katıyor. 15-21 yaş grubu aralığından sohbet ettiğim kardeşlerim var.
Okumaya istekliler ve tüm zamansızlıklarına rağmen kitap okumaya zaman
ayırıyorlar. Sosyal medyanın olumsuz yönünü konuşuyoruz çoğu zaman ama böyle
müspet sonuçlar da geliyor çok şükür. Kitap okuma akımı başladı, çok şükür
böyle güzel şeyler de moda oluyor.
Bazen genç arkadaşlarımız eleştiriliyorlar. Popüler
kitapları okudukları için. Ben buna karşıyım. Hayır, bırakalım okusunlar. Bugün
popüler yayınları okurlar yarın merak eder klasiklere başlarlar. Daha sonra
başka bir alana merak salarlar. Bu işler böyle başlar. Şimdi kitap okumaktan
alabilecekleri kadar zevk alsınlar. Sahne tozu yutan bir tiyatrocu misali onlar
da kitap tozu yutsunlar. Bu kadar kalın çizgiler onları kitap okumaktan
büsbütün soğutur. Başka bir işe yaramaz.
Onur:10-
Yazarı olduğunuz blogunuz kuruluş öyküsünden biraz bahsedebilir misiniz?
Sizi blog kurmaya sevk eden faktörler nelerdi
mesela?
Geçen seneye kadar yazdıklarımı paylaşmaya
çekiniyordum. Yeterli olmadığımı düşünüyordum. Aslında hala yeterli değilim,
dediğim gibi çırağım ben.
Geçen yıl usta
yazar Suzan Mumcu’yu evinde ziyaret ettim. Ailemle dostlukları geçmişe dayanır.
Benim çocukluğumu bilir. Sağ olsun, eksiklerimi, hatalarımı bulup bana
gösterdi. Onun eleştirilerini almak benim için bir onurdur. Sonra olumlu
eleştirilerini söyledi ve beni yüreklendirdi. Bloğumu açmamda sayın Suzan Mumcu’nun eleştirileri ilk
sıradadır.
Önceleri instagram platformunda paylaşım yapıyordum.
Sonraları paylaşımlarımı takip edenler de beni yüreklendirdi. Ben de kolları
sıvadım ve bloğumu açtım. Siz de fark ettiniz; teknoloji konusunda biraz
zayıfım. Kendimi yavaş yavaş geliştiriyorum. :D
Daha sonra çok daha güzel bir gelişme oldu ve
yazarperest.com dan önce yazarlık sonra editörlük teklifi aldım. Yazılarımı bu
güzel platformda da paylaşıyorum. Çok genç ve dinamik bir ekip. Çok
çalışkanlar. Sürekli yeni projeler peşinde koşuyorlar. Sağ olsunlar, beni de
dahil ettiler. Yakında çok hoş projelerimiz olacak.
Onur:11 Herkesin
yazma eyleminde bir amacı vardır; dolayısıyla sahip olduğunuz
blogun sosyal bir misyonu var mıdır?
Öykülerimde ve düz yazılarımda, denemelerimde olayları
kendi bakış açım ile sunma gayreti içindeyim. Benim gibi öğrenmeyi meslek
edinmiş arkadaşlara farklı bir bakış açısı ile seslenmek misyonum. Elbette
eksiklerim hatalarım olabilir. Gelişmeye, öğrenmeye açım. Aynı açlık hissini
paylaşanlarla ortak bir platform olarak görüyorum bloğumu. Amacım beraber
büyüyebileceğim insanlarla bir araya gelmek.
Onur:12-Biliyorsunuz
ki, misyon ve vizyon farklıdır. Sizin gibi ciddi yazar arkadaşların,
mutlaka hayatta olduğu üzere vizyonları vardır.
Blogunuzun vizyonu hangi
temeller üzerine kuruldu, biraz anlatabilir misiniz?
Vizyon, geleceği görmekle alakalı bir kavram.
Yazarlık, bir meslek olarak ele alındığında epey soyut kalıyor. Onun için ben
daha çok öğrenci olarak tanımlıyorum kendimi. Düşüncelerini kendi bakış açısı
ile kaleme alan bir öğrenci. Vizyonum; gelişim üzerine. Daha çok daha çok
öğrenebilmeyi amaçlıyorum. Öğrendikçe öğrendiklerini kendi bakış
açısı ile harmanlayıp kaleme alma yeteneğine sahip bir insan olabilmeyi
hedefliyorum.
Hayatı basit yaşamayı ilke edinmiş bir insanım. Bence
bu da bu kadar basit olmalı.
Onur:13-2017
yılında (oku_yorum_blog) blogu okuyucularına ne gibi yenilikler sunacak?
Haziran ayına
kadar okul yoğunluğum nedeniyle aynı çizgide gitmeyi planlıyorum. Haftanın beş
günü evde olamama rağmen günüm neredeyse dakikası dakikasına planlı. Bazı
günler yoğunluktan evden çıkamıyorum. Ben de evini ofise çevirenlerdenim.
Tempomu kendim ayarlıyorum ancak iyi bir patron değilim :D miskinlik hakkı
tanımıyorum kendime. Dolayısıyla bloğum için de projelerim var ancak planlaması
haziran ayından sonraya.
Bir öykü
dizisi yayınlamayı düşünüyorum. Ana hatları zihnimde ve not kağıtlarımda
mevcut. Ayrıca maalesef çok etkin olmadığım iki yabancı dilim var. İngilizce ve
Arapça. Onları da geliştirmeye başlamayı planlıyorum. Gün gün gelişimimin
günlüğünü de bloğumdan paylaşacağım. Onun da zamanlaması hazirandan sonraya.
Elbette bunlar benim planlarım. Bir de İlahi plan var ki; o neler getirir
bilemem. Benim niyetlerim bu yönde.
Onur:14Son
olarak okuyucularınıza buradan iletmek istediğiniz bir mesajınız var mı?
Bu
sorunuza şu anda içimden geldiği gibi aklıma düşen ilk düşünce ile cevap vermek
istiyorum Onur hocam. Hayat gerçekten çok kısa. Makamlar, mevkiler geçici.
İnsanı zinde tutan ise gönül verdiği eylemler, işler. Ben beni zinde tutanı
buldum. Okumak, yazmak ve öğrencilik… Dileğim herkesin gönlündeki işi bulması
ve geçici dünyaya faydalı ve kalıcı izler bırakması.
Onur hocam size bir kez daha teşekkür ederim. Kıymetli platformunuzda sizinle sohbet etmek benim için çok güzel bir deneyim oldu. Söyleşimizi okuyan bir kişiye bile biraz olsun faydam dokunabilirse ne mutlu bana. Esen kalın.
Evet,sorularım
burda son bulmakta.Kendi adıma şunu rahatlıkla ifade edebilirim ki,sorular da
güzedi,aynı güzeliklikte cevaplar da şahaneidi.Kendimi usta bir
gazeteci,karşımdaki Sevgi hanımı da,ünlü bir yazar gibi hissettim.Gerçekten bu
söyleşi içime sindi diyebilirim.İleri ki günlerde kısmet olursa söyleşimizin 2
veya 3 kısmınıda gerçekleştirmek dileğim.Bize değerli zamanı ayırdığı için ve
de vermiş olduğu güzel cevaplardan ötürü değerli Sevgi hanıma teşekkür etmek
istiyorum.İlerde başarılı bir öykü yazarı olacağından eminim.Başarılarının
devamanı dilerim.Esen kalın.
+ yorum + 1 yorum
Soylesi yapmayali baya uzun zaman oldu.Neyseki artik geri donus yazimizi tamamladik.Daha nice guzel yazilara.
Yorum Gönder